Turuncu formanın en çok yakıştığı, beyaz forma ile de pırıl pırıl parlayan insan, , “Kewell from Galatasaray” olma yolundaki ilk adımını atarken bunları söylüyordu. 2008 yılında transfer olduğu Galatasaray’da ilk maçını Türkiye Kupası finalinde Kayserispor’a karşı oynuyor, ilk golünü atıyor, ilk asistini yapıyor ve ilk kupasını kazanıyordu. Belki takımın bu kadar inişli çıkışlı performans sergilediği kötü bir döneme denk gelmeseydi, ilk kupası aynı zamanda son kupası da olmazdı. Harry, Galatasaray’da geçirdiği 3 yılda 90 maçta görev aldı, 34 gol attı ve 20 asist yaptı. Belki, 2009 yılında Hamburg’la oynanan UEFA Kupası rövanş maçında, takımın tüm defans oyuncuları sakatlandığı için defansın ortasında görev yapmak zorunda kalmasaydı o maçta 1’den fazla gol atabilirdi…
2010-2011 sezonunda Galatasaray’da kalma isteğine rağmen, sık sık sakatlanıyor olması ve ilerleyen yaşı, sözleşme teklifi almasını geciktirdi. Giydiği 19 numaralı formasını da yeni transfer Cana’nın kapmasına neden oldu. Kewell, her zamanki içtenliğiyle bu karara üzüldüğünü ifade etmişti kimseyi üzmeden. O sezon, sakatlığından dolayı sadece 21 maçta forma giyebildi. Oynadığı her maçta top en çok onun ayağına yakıştı tabii ki. Ceza sahası civarında top sadece onun ayağına geldiğinde Galatasaray taraftarı heyecanlandı. Belki de en çok onun gol atmasını istedi Galatasaray taraftarı. Çünkü o zaman “Daddy Cool” çalacak ve herkes o besteye “Harry Kewell” güftesiyle eşlik edecekti… O varken, takım daha derli toplu görünüyordu. Genellikle defansın göbeğinde oynayan oyuncuların defansı toparladığına ve oyuncuların sahaya düzgün yayılmasına katkıda bulunduğuna şahit olurduk; bir hücumcunun takımın yayılışına bu kadar olumlu katkıda bulunduğunu Harry’i tribünden izlerken gördük.
Ona en çok yakışan forma numarası 19’du. 19 Mayıs 2011’de eşi Sheree Murphy, Twitter’da, Harry’nin Galatasaray’daki son maçını ertesi gün Konyaspor’a karşı oynayacağını duyuruyordu. Üzüldük. Ama belki de veda için pek de kötü bir zamanlama değildi. Hayat boyu performansına olumsuz etki etmiş olan sakatlık, futbol hayatının son döneminde performansını iyice etkilemeye başlamıştı. Bazı maceralar çok uzadığında, son düzlükteki tükenmiş bir görüntü yaşanmış tüm güzellikleri unutturarak akıllara kazınabiliyor. Harry Kewell bu tehlikenin eşiğinden döndü belki.
Gülmek ona çok yakışıyor ama “güle güle Harry Kewell” demek onu sevenlere zor geliyor.